Ay’ın dolanması esnasında Güneş ile Dünya arasına girmesi sonucu Güneş’in bir kısmının veya tamamının kararmasına GÜNEŞ TUTULMASI denir.
GÜNEŞ TUTULMASI NASIL OLUŞUR?
Bazı zamanlarda Güneş Dünya ve Ay aynı doğrultuda yer alır. Böyle zamanlarda Güneş ile Dünya’nın arasına giren Ay’ın gölgesi Dünya üzerinde belirli alanlara düşer.
Ay Güneş ışığının Dünya’ya gelmesini engeller ve birkaç kilometrelik alanda gölge oluşur.
Bu gölgede bulunan insanlar Güneş’i göremezler. Bu olaya TAM TUTULMA denir.
Gölgenin çevresinde kalan insanlar Güneş’in bir bölümünü karanlık görürler. Bu olaya PARÇALI TUTULMA denir.
Güneş ile birlikte çevresinde dolanan gezegen, uydu, asteroid ve meteor gibi çeşitli gök cisimlerinden oluşan sisteme GÜNEŞ SİSTEMİ denir.
GEZEGEN
Bir Yıldızın yörüngesinde dolanan karasal veya gazsal yapıdaki kürelere denir.
UYDU
Gezegenlerinin etrafında dönen gök cisimleridir.
METEOR
Uzaydan Dünyanın atmosferine girerek sürtünme sonucu yanan taş parçalarına METEOR denir. Atmosferde tamamen yanmadan yeryüzüne ulaşan meteorlara GÖKTAŞI denir. Yere düştüğünde açılan çukura Göktaşı Çukuru denir. Atmosferden geçerken yanarak geçtiği için halk arasında kayan yıldız olarak bilinir.
ASTEROİD
Daha çok Mars ile Jüpiter arasında dolanan metal ve kaya parçalarıdır.
Dünya’nın Güneş etrafında dolanma hareketi yapması
Dünya’nın ekseninin 23 derece 27 dakika eğik olması
NOT !
Mevsimlerin oluşumunda Dünya’nın Güneş’e yaklaşması veya uzaklaşmasının etkili olduğu düşünülür. Bilinenin aksine Dünya’nın Güneş’e en yakın olduğu Ocak ayında kuzey yarım kürede kış yaşanırken, en uzak olduğu Temmuz ayında yaz mevsimi yaşanmaktadır. Bu durumda Güneş’e olan mesafenin mevsimlerin oluşumunda etkili olmadığını net bir şekilde görmekteyiz.
1-DÜNYA’NIN GÜNEŞ ETRAFINDA DOLANMA HAREKETİ
Dünya Güneş etrafında belirli bir yörüngede dolanır. Bu yörünge de dolanırken sürekli konumu değişir. Güneş ışığının Dünya üzerinde dik olarak geldiği bölgeler bu şekilde değişiklik göstermiş olur. Eğer Dünya dolanma hareketi yapmamış olsaydı Güneş ışınları hep aynı bölgeye dik olarak gelecek ve o bölgede hep aynı mevsim yaşanmış olacaktı.
2-DÜNYA’NIN EKSEN EĞİKLİĞİ
Dünya’nın ekseni 230 27” (23 derece 27 dakika) eğiktir. Bu eğiklikten dolayı Güneş etrafında dolanırken Güneş ışınlarının dik geldiği bölgeler sürekli değişiklik gösterir. Dünya Kuzey ve Güney yarım küre olmak üzere iki yarım küreden oluşur. Dünya Resim 1’deki konumdayken Güneş ışınları Güney yarım küreye dik gelir. Resim 2′ deki konuma geldiğinde ise Güneş ışınları Kuzey yarım küreye dik gelir. Eksen eğikliği olmasaydı bütün konumlarda Güneş ışınları Kuzey ve Güney yarım küreye eşit şekilde dağılırdı. Bu da Dünya’nın her yerinde değişmeyen tek mevsim yaşanmasına neden olurdu.
EKSEN EĞİKLİĞİ OLMASAYDI
Dünya’nın her yerinde yıl boyunca gece ve gündüz süresi eşit olurdu.
Güneş ışınları yıl boyunca Ekvator’a dik gelirdi, geriye kalan bölgelerde yıl boyu hep aynı açıyla ışınları alırdı.
Birim yüzeye düşen ortalama enerji aynı bölgede yıl boyunca aynı olurdu.
Güneş’in yıl boyunca doğduğu yer ve battığı yer değişmezdi.
Dünya’nın her yerinde değişmeyen sabit mevsim oluşurdu.
Dünya’nın her yerinde aynı konumda yıl boyunca öğle vakti gölge boyu değişmezdi.
Kutup noktalarında gece ve gündüz süresi Dünya’nın diğer bölgeleri ile eşit olurdu.
Güneş ışınları Kuzey Yarım Küre’ de YENGEÇ DÖNENCESİ’ ne dik olarak gelir. Güneş ışınlarının öğle vakti dik olarak geldiği enleme Yengeç Dönencesi denir.
Kuzey Yarım Kürede Yaz , Güney Yarım Kürede Kış başlangıcıdır.
Kuzey Yarım Kürede en uzun gündüz yaşanır ve bu tarihten sonra gündüz süreleri kısalmaya başlar.
Güney Yarım Kürede en uzun gece yaşanır ve bu tarihten sonra geceler kısalmaya başlar.
Dünya üzerinde herhangi bir noktadan Kuzeye doğru gidildikçe gündüz süresi uzar.
21 ARALIK
Güneş ışınları Güney Yarım Küre’ye dik gelir.
Güney Yarım Küre’de öğle vakti Güneş ışınlarının dik olarak geldiği enleme OĞLAK DÖNENCESİ denir.
Bu tarihten itibaren Güney Yarım Küre’de Yaz, Kuzey Yarım Küre’de Kış yaşanır.
Güney Yarım Küre’de en uzun gündüz , Kuzey Yarım Küre’de en uzun gece yaşanır. Bu tarihten itibaren Kuzey Yarım Küre’de geceler, Güney Yarım Küre’de gündüzler kısalmaya başlar.
Bu tarihte Dünyanın herhangi bir yerinden Güneye doğru gidildikçe gündüzler uzar.
21 MART
Güneş ışınları öğle vakti EKVATOR’ a dik gelir.
Dünyanın her yerinde gece-gündüz eşitliği ( EKİNOKS) yaşanır.
Bu tarihten itibaren Kuzey Yarım Küre’ de İlkbahar, Güney Yarım Küre’de Sonbahar yaşanır.
Kuzey Kutup Noktasında 6 aylık gündüz , Güney Kutup Noktasında 6 aylık gece başlar.
23 EYLÜL
Güneş ışınları öğle vakti EKVATOR’ a dik gelir.
Dünyanın her yerinde gece-gündüz eşitliği ( EKİNOKS) yaşanır.
Bu tarihten itibaren Kuzey Yarım Küre’ de Sonbahar, Güney Yarım Küre’de İlkbahar yaşanır.
Güney Kutup Noktasında 6 aylık gündüz , Kuzey Kutup Noktasında 6 aylık gece başlar.
NOT !
Ekvator Güneş ışınlarını yılda iki kez tam dik açı ile alır. (21 Mart ve 23 Eylül). Diğer günlerde ise dike yakın açı ile alır. Buna rağmen üzerinde gece ve gündüz süreleri her gün eşittir. Ekvator üzerindeki yerlerde yıl boyunca gece ve gündüz süreleri eşittir.
Işınların bir yüzeye dik olarak gelmesi birim yüzeye düşen ışın miktarının fazla olmasına sebep olur. Dünya yüzeyinde ışınların dik geldiği bölgede birim yüzeye düşen ışın miktarı fazla olur ve yaz mevsimi yaşanır.
21 HAZİRAN
Güneş ışınları Yengeç dönencesine dik açı ile gelir.
Aydınlanma çemberi Güney kutup dairesini teğet geçer.
Kuzey kutup noktasında gündüz, Güney kutup noktasında gece yaşanmaktadır.
21 ARALIK
Güneş ışınları Oğlak dönencesine dik açı ile gelir.
Aydınlanma çemberi Kuzey kutup dairesini teğet geçer.
Kuzey kutup noktasında gece, Güney kutup noktasında gündüz yaşanmaktadır.
21 MART-23 EYLÜL
Güneş ışınları Ekvatora dik açı ile gelir.
Dünya’nın her yerinde gece ve gündüz eşitliği oluşur.(Ekinoks)
Aydınlanma çemberi Kuzey ve Güney kutup noktalarını teğet geçer.
21 MART Kuzey kutup noktasında 6 aylık gündüzün Güney kutup noktasında 6 aylık gecenin başlangıç tarihidir.
23 EYLÜL Kuzey kutup noktasında 6 aylık gecenin Güney kutup noktasında 6 aylık gündüzün başlangıç tarihidir.
Erkek üreme hücresi sperm ile dişi üreme hücresi yumurtanın birleşmesiyle yeni canlının oluşmasına EŞEYLİ ÜREME denir.
EŞEY(ÜREME) HÜCRELERİ SPERM VE YUMURTA NASIL OLUŞUR?
Üreme ana hücreleri mayoz bölünme geçirerek üreme hücrelerini oluşturur. Dişi bireyde yumurta ana hücrelerinden yumurta hücrelerinin oluşumu ve erkek bireyde sperm ana hücrelerinden sperm hücrelerinin oluşumu mayoz bölünme ile olur.
Peki tam olarak nedir bu üreme ana hücreleri? Sırayla inceleyelim.
Sperm ana hücrelerinden mayoz bölünme ile sperm hücreleri oluşur. Erkek birey ergenliğe ulaşmadan önce sperm ana hücreleri mitoz bölünme ile sayısını artırır. Sperm ana hücrelerinde mitoz ile çoğalma ergenlik sonrasında da devam eder. Böylelikle erkek bireyler sürekli sperm üretebilirler. Sperm ana hücrelerinin döllenme yeteneği yoktur. Bu sebeple mayoz bölünme geçirerek döllenme yeteneği olan sperm hücrelerini oluştururlar. Sperm hücreleri tekrar mayoz veya mitoz geçirmez.
Yumurta ana hücrelerinden mayoz bölünme ile yumurta hücreleri oluşur. Dişi bireylerde henüz anne karnındayken belirli sayıda yumurta ana hücresi oluşturulur ve ergenlik dönemini bekler. Dişi bireydeki yumurta ana hücreleri erkek bireyde olduğu gibi mitozla çoğalamaz. Ergenlik dönemine gelindiğinde döllenme yeteneği olmayan yumurta ana hücreleri mayoz bölünme geçirerek döllenme yeteneği olan yumurta hücrelerini oluşturur. Yumurta hücreleri yeniden mitoz veya mayoz geçirmez.
ÖZETLE ; Üreme ana hücreleri hem mitoz hem mayoz geçirebilirken üreme hücreleri mitoz veya mayoz geçiremez.
MAYOZ BÖLÜNMENİN ÖNEMİ
Canlılarda biyolojik çeşitliliği sağlar.
Tür içinde kromozom sayısının sabit kalmasını sağlar.
Mayoz bölünme ile yarıya inen kromozom sayısı döllenme ile yeniden eski haline gelir ve türün kromozom sayısı korunmuş olur.
Üreme hücrelerini oluşturarak neslin devam etmesini sağlar.
Döllenme ile birlikte tür içi çeşitliliğin oluşmasında etkilidir.
MAYOZ BÖLÜNMENİN ÖZELLİKLERİ
Üreme ana hücrelerinde görülür.(2n)
n kromozomlu 4 yavru hücre oluşur.
Oluşan hücreler kalıtsal olarak birbirinden ve ana hücreden farklıdır.
Erkeklerde sperm hücrelerinin oluşumunu ve dişilerde yumurta hücrelerinin oluşmasını sağlar.
Kromozom sayısı yarıya iner. Bu şekilde döllenmede yeniden iki katına çıkacağı için tür içinde kromozom sayısı sabit kalmış olur.
Eşeyli üremenin temelini oluşturur.
Homolog kromozomlar arasında parça değişimi olması genetik çeşitliliği sağlar.(krossing-over)
Mayoz 1 ve Mayoz 2 olmak üzere iki aşamada gerçekleşir.
Kromozom sayısı Mayoz 1 de yarıya iner.
Mayoz ergenlik döneminde başlar ve üreme dönemi boyunca devam eder.
Bir hücrenin belirli bir büyüklüğe ulaştıktan sonra bölünerek yeni hücreler oluşturmasına HÜCRE BÖLÜNMESİ denir.
HÜCRE NEDEN BÖLÜNÜR?
Hücre belirli bir büyüklüğe ulaştığı zaman çekirdek çok fazla büyüyen sitoplazmayı yönetmekte zorlanır ve bölünme emri verir.
Hücre bölünmesinin amacı yeni hücreler meydana getirmek ve kalıtsal bilgiyi aktarmaktır.
HÜCRE BÖLÜNMESİ
MİTOZ BÖLÜNME
MAYOZ BÖLÜNME
A-MİTOZ BÖLÜNMENİN ÖNEMİ
1.BÜYÜME VE GELİŞME
Çok hücrelilerde büyüme ve gelişmeyi sağlar.
zigotun embriyo fetüs ve bebek haline gelmesi
bebeklikten yaşlılığa gelişim dönemleri
çimlenme
çimlenmiş bitkinin büyümesi
civcivin tavuk haline gelmesi
larvanın pupa ve ergin kelebeğe dönüşmesi
2.ONARIM/YENİLENME
Yaraların iyileşmesi ve yenilenmeyi sağlar.
yaraların iyileşmesi
kertenkelenin kopan kuyruğunun yeniden çıkması
denizyıldızında kopan parçanın yeniden oluşması
kırılan kemiklerin zamanla iyileşmesi
3.ÜREME
Tek hücrelilerde çoğalmayı sağlar.
Bakterinin bölünmesi
Hidranın tomurcuklanması
çilek bitkisinin kökünden yeni bitki oluşması
kesilen denizyıldızından iki denizyıldızı oluşması
üçe bölünen planaryadan üç yeni planarya oluşması
maya hücrelerinin tomurcuklanması
MİTOZ BÖLÜNMENİN ÖZELLİKLERİ
Vücut hücrelerinde ve üreme ana hücrelerinin oluşumunda görülür.
Bir hücreden iki yavru hücre meydana gelir.
Oluşan yavru hücreler birbiriyle ve ana hücreyle kalıtsal olarak aynıdır.
Kromozom sayısı değişmez.
Farklılaşma olmadığı için genetik çeşitliliğe katkısı yoktur.
Yeni oluşan hücrelerde organel sayısı farklı olabilir fakat organel çeşitliliği aynıdır.
Mitoz zigotla başlar ve canlının yaşamının sonuna kadar devam eder.
2n kromozomlu(diploid) hücreden 2n kromozomlu hücreler oluşur.
MİTOZ BÖLÜNMENİN EVRELERİ
HAZIRLIK EVRESİ
ÇEKİRDEK BÖLÜNMESİ
SİTOPLAZMA BÖLÜNMESİ
HAZIRLIK EVRESİ
DNA eşlenir ve sayısını iki katına çıkarır.
Hücre bölünme için gerekli hazırlıkları tamamlar
1.EVRE
Çekirdek zarı ile çekirdekçik eriyerek kaybolur.
Kromatin iplik halindeki DNA özel proteinlere sarılarak kısalıp kalınlaşır ve kromozomları oluşturur. Her kromozom iki “kromatid”ten oluşur. Bunlara kardeş kromatid denir.Kardeş kromatidler birbirinin aynısıdır ve sentromer(orta bölüm) kısmından birbirlerine bağlanarak kromozomu oluştururlar.
Kromozomların en net görüldüğü ve sayılabildiği evre bu evredir.
3.EVRE
İğ iplikleri kısalarak kardeş kromatidleri sentromerlerinden ayırır ve zıt kutuplara doğru çeker.
Zıt kutuplara hareket eden kardeş kromatidler birbirinden ayrılır.
4.EVRE
Hücrenin zıt kutuplarındaki kromozomların etrafında yeniden çekirdek zarı ve çekirdekçik oluşur.
Kromozomlar yeniden kromatin iplik haline dönüşür.
İğ iplikleri kaybolur ve çekirdek bölünmesi tamamlanmış olur.
SİTOPLAZMA BÖLÜNMESİ(SİTOKİNEZ)
Hayvan hücrelerindeki sitoplazma bölünmesi sırasında, hücre düzleminin ortasına yakın kısımlarında derin olmayan bir oluk oluşmaya başlar. Bu olaya boğumlanma denir.
Bölünme sonucu oluşan hücrelerin her biri kendine ait çekirdek, sitoplazma ve organeller bulundurur.
NOT: Bitkilerde hücre zarının üzerinde hücre çeperi bulunduğu için sitoplazma boğumlanmaz. Ara lamel oluşumu ile sitokinez gerçekleşir.
KANSER NEDİR?
Hücrelerin kontrolsüz ve çok hızlı şekilde art arda mitoz geçirmesi ile kanser oluşur. Kanser hücrelerinin hızlı şekilde çoğlamasıyla oluşan çıkıntılara tümör denir.
Canlılarda canlılık özelliği gösteren en küçük yapı birimine HÜCRE denir. Tüm canlılar beslenme, solunum, üreme gibi ortak özelliklere sahiptir. Bu ortak özelliklerden birisi de hücresel yapıda olmadır.
Doğada bulunan canlılar tek hücreli veya çok hücreli olabilirler. Tek hücreli canlılarda bütün yaşamsal olaylar bir hücrede meydana gelirken, çok hücreli canlılarda hücreler belli görevleri gerçekleştirmek üzere özelleşmiş ve gruplaşmıştır.
HÜCRENİN TEMEL KISIMLARI
Hücre
Hücre üç temel kısımdan oluşur.
Bunlar dıştan içe doğru ;
HÜCRE ZARI
SİTOPLAZMA
ÇEKİRDEK
HÜCRE ZARININ YAPISI VE GÖREVLERİ
HÜCRE ZARI
Hücreyi dış etkilerden korur ve ona şekil verir.
Canlı, saydam, esnek ve akışkan yapıdadır.
Zamanla büyüyebilir ve kendini onarabilir.
Seçici geçirgen yapıdadır. Her maddeyi almaz.
Madde geçişine izin veren por adı verilen gözenekler bulunur.
Sitoplazmanın dağılmasını önler.
Hücrede biriken zararlı maddelerin atılmasını sağlar.
HÜCRE ÇEPERİNİN YAPISI VE GÖREVLERİ
Hücre zarının dışını çevreleyen sert, cansız ve esnek bir yapıdır.
Hücreye dayanıklılık sağlar ve dış etkilere karşı korur.
Sadece bitki hücrelerinde bulunur.
Tam geçirgendir.
Hücrenin temel kısımlarından biri değildir.
SİTOPLAZMANIN YAPISI VE ORGANELLER
SİTOPLAZMA
Hücre zarı ile çekirdek arasını dolduran, yumurta akı kıvamında yarı akışkan sıvıya sitoplazma denir.
Yapısı büyük oranda sudan oluşur.
Hücredeki yaşamsal faaliyetler burada gerçekleşir.
Sitoplazmada yaşamsal faaliyetlerin gerçekleştiği yapılara ORGANEL adı verilir.
ORGANELLER VE GÖREVLERİ
Ribozom
RİBOZOM
Bütün hücrelerde bulunan en küçük organeldir.
Protein üretiminde (sentezinde) görevlidir.
Genç hücrelerde sayısı fazladır.
MİTOKONDRİ
Hücre için gerekli olan enerjiyi üretir.
Enerji ihtiyacı fazla olan kas vb. hücrelerde mitokondri sayısı fazladır.
Besinleri oksijenle yakarak enerji elde eder.
Mitokondri
Endoplazmik Retikulum
ENDOPLAZMİK RETİKULUM
Hücre zarını çekirdeğe bağlayan kanallar sistemidir.
Sitoplazma içerisinde madde iletilmesini ve taşınmasını sağlar.
GOLGİ CİSİMCİĞİ
Hücre içinde salgı üretilmesi ve paketlenmesinden sorumludur.
Salgı yapan ter bezi hücreleri, tükürük bezi hücreleri gibi hücrelerde sayıca fazladır.
Golgi
KOFUL
KOFUL
Hücre içinde atık madde, besin ve su depolar.
Bitki hücrelerinde büyük ve az sayıda, hayvan hücrelerinde küçük ve çok sayıdadır.
LİZOZOM
Hücre içi sindirimde görevlidir.
Yaşlanmış organelleri parçalar.
Hücrenin dışarıdan gelen virüs, bakteri veya zehirli maddelere karşı savunmasında rol alır.
Lizozom
Sentrozom
SENTROZOM
Hayvan hücrelerinde bulunur. Bitki hücrelerinde bulunmaz.
Hücre bölünmesinde görev alır.
KLOROPLAST
Bitki hücrelerinde bulunur, hayvan hücrelerinde bulunmaz.
Karbondioksit, su ve ışık enerjisini kullanarak fotosentez yapar.
Kloroplast
NOT: Bitki hücrelerinde kloroplast, kromoplast ve lökoplast olmak üzere üç çeşit plastid vardır. Kromoplast sarı kırmızı ve turuncu renk verir. kök, meyve, çiçek vb. kısımlarda bulunur. Lökoplast renksizdir. Kök, yumru ve tohum gibi kısımlarda nişasta, yağ ve protein depolar.
HÜCRE ÇEKİRDEĞİ
Hücrede meydana gelen tüm yaşamsal faaliyetlerin yönetim merkezidir.
Organellerin uyum içerisinde çalışmasını yönetir.
Canlıya ait kalıtsal özelliklerin nesilden nesle aktarılmasını sağlayan kalıtım maddesi çekirdekte yer alır.
KALITIM MATERYALİ “DNA”
Hücrede yaşamsal faaliyetleri yöneten, aynı zamanda kalıtsal özellikleri nesilden nesle aktaran ipliksi yapıdaki yönetici molekül DNA’dır.DNA gelişmiş yapılı hücrelerde çekirdekte bulunur.
DNADNADNA
kromozomDNAGEN
KROMOZOM
Hücre bölünmesi sırasında DNA özel proteinlere sarılarak kısalıp kalınlaşır ve kromozomları oluşturur.
Bakteri vb. ilkel yapılı canlılarda hücrede çekirdek yoktur. Bu canlılara prokaryot canlılar denir. Prokaryot canlılarda DNA sitoplazmaya dağılmış haldedir. Çekirdeğe sahip hücrelere ökaryot hücre denir.
GEÇMİŞTEN GÜNÜMÜZE HÜCRE
Bilim insanları yıllar boyunca hücre ile ilgili çalışmalar yaptılar, çalışmalarını birbirleriyle paylaştılar ve hücre ile ilgili bilinenler her geçen gün arttı. Hücre ve mikroskop alanlarında kilometre taşı sayılan çalışmalar kronolojik sırasıyla şu şekildedir:
1590 Zacharias Janssen Janssen, mercek düzeneklerinden meydana gelen ilk mikroskobu icat etti. 1665 Robert Hooke Hooke, mikroskop altında incelediği şişe mantarı kesitindeki gözeneklere “hücre” ismini verdi. 1674 Antonie van Leeuwenhoek Leeuwenhoek, havuz suyundan aldığı örneği inceleyerek canlı hücre gözlemleyen ilk bilim insanı oldu. 1831 Robert Brown Brown, hücrenin keşfinden yaklaşık 200 yıl sonra hücre çekirdeğini keşfetti. 1838 1839 Matthias Schleiden & Theodor Schwann Bitkilerin ve hayvanların hücrelerden oluştuğunu savunan Schleiden ve Schwann, hücre teorisinin temelini oluşturan;
Bütün canlı organizmalar bir veya daha fazla hücreden oluşur.
Hücreler canlıların en küçük yapı taşıdır. görüşlerini ortaya koydular. 1855 Rudolf Virchow Virchow, mikroskop altında hücre bölünmesini gözlemleyerek hücre teorisine;
Bütün hücreler var olan hücrelerden oluşur. maddesini ekledi. 1800’lü yılların ortalarına doğru bir grup bilim insanı, yapılan tüm çalışmalar sonucunda günümüzde hücre teorisi olarak bilinen teoriyi ortaya attılar. Hücre teorisine göre,
sinir hücresi
kas hücresi
amip
Bütün canlılar bir ya da daha fazla hücreden oluşmuştur.
Hücre, canlılık özelliklerini gösteren en küçük yapı birimidir.
Yeni hücreler, var olan hücrelerin bölünmesi ile oluşur.
mikroskop
BİTKİ HÜCRESİ İLE HAYVAN HÜCRESİ ARASINDAKİ FARKLAR
HAYVAN HÜCRESİ
Hücre duvarı yoktur.
Kofullar küçüktür ve sayıları fazladır.
Kloroplast yoktur.
Şekli yuvarlaktır.
Hücre bölünmesinden sorumlu sentriyoller bulunur.
BİTKİ HÜCRESİ
Hücre duvarı vardır.
Kofullar büyüktür ve sayıları azdır.
Kloroplast vardır.
Şekli köşelidir.
Sentriyol bulunmaz.Bölünme sitoplazmadaki özel yapılar ile sağlanır.
HÜCREDEN ORGANİZMAYA
AKCİĞER HÜCRESİ
AKCİĞER DOKU
AKCİĞER
SOLUNUM SİSTEMİ
ORGANİZMA
HÜCRE–> DOKU–> ORGAN–> SİSTEM–> ORGANİZMA
Benzer yapı ve görevdeki hücreler bir araya gelerek dokuları, benzer yapı ve görevdeki dokular birleşerek organları, organlar uyum içinde çalışarak sistemleri ve sistemler organizmayı oluşturur.
TEBRİKLER KONU ÖZETİNİ TAMAMLADINIZ !
Öğrendiklerinizi pekiştirmek için eğlenceli içeriklerimize göz atmak ister misiniz?
Kalem ile defter arasındaki sürtünme sayesinde yazı yazabiliriz.
Ellerimizi birbirine sürtersek sürtünme kuvvetinden dolayı ısınır.
Buzlu yollarda sürtünme kuvveti az olduğu için kaygandır.
Eski dönemlerde insanlar sürtünme kuvvetinden faydalanarak ateş yakmışlardır.
SÜRTÜNME KUVVETİ NELERE BAĞLIDIR?
Sürtünme kuvveti çok pürüzlü yüzeylerde büyük, az pürüzlü yüzeylerde küçük olur.
Örneğin; Bir oyuncak arabayı mermer, kum ve çakıl taşlarından oluşan üç farklı zeminde hareket ettirecek olursak mermer yüzeyde daha kolay hareket eder. En fazla zorlandığı yüzey ise çakıl taşları olur. Çünkü mermer yüzey az pürüzlü iken çakıl taşları çok pürüzlüdür ve sürtünme kuvveti bu yüzeyde fazladır.
Not: Tamamen pürüzsüz yüzey yoktur. Mikroskobik boyutta bakıldığında her yüzey pürüzlüdür.
Çok Pürüzlü Yüzeyler
Halı
Toprak
Çim
Çakıl taşı
Zımpara kağıdı
Keçe
Taş duvar vb.
Az Pürüzlü Yüzeyler
Mermer
Fayans
Buz
Cam
Laminent
Porselen vb.
Cismin kütlesi arttıkça sürtünme kuvveti de artar.
Uzay boşluk olduğu için sürtünme kuvveti yoktur.
Sürtünme kuvveti her zaman olumsuz değildir. Olumlu yönleri de vardır.
Sürtünme Kuvvetini Artırmaya Yönelik Örnekler
Karlı havalarda tekerlerin kaymaması için zincir takılması veya daha pürüzlü kış lastiklerinin kullanılması
Haltercilerin halteri kaldırmadan önce ellerine pudra sürmesi
Kapı menteşelerinin ve makine parçalarının yağlanması
Ağır eşyaların altına tekerlek takılması
Ahşap yüzeylerin cilalanması
Yuvarlama hareketinden yararlanma
Yağlı güreşte pehlivanların vücutlarına yağ sürmesi
kışlık botların pürüzlü altları
makine parçalarının yağlanması
Haltercilerin ellerini pudralaması
kaydırmaz bant
yağlı güreş
HAVA DİRENCİ(HAVANIN SÜRTÜNME KUVVETİ)
Havanın cisimleri uyguladığı sürtünme kuvvetine HAVA DİRENCİ denir. Hava direnci de hareketi engelleyici bir etkidir. Bu sebeple cismin süratini azaltır. Bir cismin hava ile etkileşen temas yüzeyi ne kadar büyükse o cisme etki eden hava direnci de o kadar büyüktür.
ÖRNEKLER;
Hava direncini artırmaya yönelik örnekler
Paraşüte etki eden hava direnci paraşütçünün yavaşça yere inmesini sağlar. Paraşüt ne kadar büyükse etki eden hava direnci o kadar fazladır.
Sallanan bir salıncak hava direncine maruz kaldığı için zamanla durur.
Jet uçakları yere inerken kısa mesafede durmaları için arka taraflarından paraşüt açarlar.
Hava direncini azaltmaya yönelik örnekler
Hızlı gitmesi gereken araçların ön taraflarının sivri yapılması
Hızlı hayvanların koşarken aldıkları vücut şekilleri
Bisiklet sürücülerinin hızlı gitmek için vücutlarını öne eğmesi
Kuşların hızlı uçmak için aldıkları vücut şekilleri
Yarış arabalarının ince ve ön kısmının sivri olması
SU DİRENCİ(SUYUN SÜRTÜNME KUVVETİ)
Su içerisinde hareket eden cisimlere su tarafından, cismin hareketini zorlaştıran ve engelleyen bir kuvvet etki eder. Bu kuvvete su direnci denir.
Su direnci cisimlerin suya temas eden yüzeylerinin büyüklüğüne bağlıdır. Yüzeyin büyüklüğünün artması cisme etki eden su direncini artırır.
ÖRNEKLER;
Gemilerin ön kısımlarının V şeklinde tasarlanması su direncini azaltır.
Sürat tekneleri hava ve su direncinden en az etkilenecek şekilde tasarlanmıştır.
Balıkların vücut şekilleri ve kaygan pulları su direncini azaltır.
Dalgıçlar su altında sürtünme kuvvetini azaltmak için özel tasarlanmış dalgıç kıyafetleri giyerler.
Denizaltının uzun ve sivri uçlu olması su direncini azaltır.
Havanın ve suyun, cisimlerin hareketine karşı gösterdiği direnç, temas gerektiren kuvvettir.
Suyun direnci havanın direncinden daha büyüktür
SÜRTÜNMEYİ ARTIRMAK İÇİN;
Yüzeyin pürüzünü artırmak gerekir.
Sürtünen cismin uyguladığı kuvveti artırmak gerekir.
Hava ve su direncinde temas eden yüzey artırılmalıdır.
Duran bir cismi harekete geçirebilen, hareket halindeki bir cismi hızlandırabilen, yavaşlatabilen, yönünü değitirebilen veya cisimler üzerinde şekil değişikliği yapabilen etkiye KUVVET denir.
Kuvvet cisimlere uygulanan itme veya çekme şeklinde de tanımlanabilir.
KUVVETİN BÜYÜKLÜĞÜ NASIL ÖLÇÜLÜR?
Kuvvetin büyüklüğünü ölçmek için kuvvetin esnek cisimler üzerindeki etkilerinden faydalanılır. Bir kuvvet uygulandığında şekli değişen, kuvvet ortadan kalktığında şekli eski haline geri dönen cisimlere ESNEK CİSİMLER denir. Lastik, yay, sünger gibi cisimler esnek cisimlere örnektir.
yay
lastik
sünger
KUVVETİN BÜYÜKLÜĞÜ NE İLE ÖLÇÜLÜR?
Kuvvetin büyüklüğünü ölçen alete DİNAMOMETRE denir. Dinamometrenin içerisinde esnek yay bulunur. Ucuna asılan ağırlık ile esnek yay uzar. Dinamometrede eşit bölmelendirilmiş göstergeler vardır. Her bölüm belirli bir kuvvet değerini gösterir.
Dinamometrelerde kullanılan yayların belirli bir esneklik sınırı vardır. Her dinamometrenin üzerinde ölçebileceği en yüksek değer yazılıdır. Eğer dinamometreye ölçebileceği bu en yüksek değerden daha büyük bir kuvvet uygulanırsa, içerisindeki yayın esnekliği bozulur ve dinamometre kullanılamaz hale gelir.
Kuvvetin birimi Newton (Nivtın) olarak ifade edilir. Kısaca “N” harfi ile gösterilir. Okurken sayısal değerin yanına eklenir. Örneğin ; 10 N (10 Newton) gibi..
NOT: Aynı cisim iki farklı dinamometrede ölçüldüğünde yayı ince olan dinamometrede uzama miktarı fazla olur. Yani dinamometrelerde uzama miktarı yayın kalınlığına bağlıdır. Bu durumda ölçüm sonucu değişmez. İnce yaydan oluşan dinamometrede birimler yayın uzama miktarına göre ayarlanmıştır.
DİNAMOMETRE İLE ÖLÇÜM YAPMA
Dinamometre ile ölçüm yaparken her bölmenin kaç N’ luk değere karşılık geldiğini bulmak gerekir. Dinamometrenin üzerinde en fazla ölçebileceği kuvvet değeri yazılıdır. Her bölmenin kaç N ‘luk olduğunu bulmak için üzerinde yazan en fazla kuvvet değeri bölme sayısına bölünür. Böylece her bölmenin değeri belirlenir. Sonuçta ölçtüğümüz cisim kaçıncı bölmede görünüyorsa bölme başına düşen değer ile çarpılarak cismin ağırlığının kaç N olduğu bulunur.
Örneğin; yandaki dinamometrenin ölçebileceği en yüksek değer 20 N’ dur. Dinamometrede toplam 10 bölme vardır. Bu durumda bölme başına düşen değeri bulmak için 20′ yi 10′ a böleriz ve 2 N değerini elde ederiz. Ağırlığı ölçülen kalemliğin 2.bölmede olduğunu görmekteyiz. Bölme başına 2N düştüğüne göre 2×2=4 N kalemliğin ağırlığını bulmuş oluruz.
.
ÖRNEK;
En fazla 200 N kuvvet ölçebilen ve 50 bölmeden oluşan bir dinamometre ile ölçülen cismin ağırlığı 4.bölmede görünmektedir. .O halde 200’ü 50′ ye bölelim. Bölme başına 4 N düşer. Ağırlık 4.bölmeyi gösteriyorsa cismin ağırlığı 4×4= 16 N olur.
5.Sınıf 2.Ünite Canlıları Tanıyalım Konu Özeti / 5.Sınıf 2.Ünite Canlıları Tanıyalım Konu Özeti
CANLILARI NEDEN SINIFLANDIRIRIZ?
Büyük bir süpermarkette gezdiğimizi düşünelim..Çikolata almak istiyoruz. Marketin tamamını gezmektense ilk bakacağımız yer atıştırmalıkların olduğu reyon olur. Aynı şekilde; binlerce kitabin olduğu bir kütüphanede bir kitap aradığımızı düşünecek olursak aradığımız kitaba benzer kitapların sıralandığı bölüme bakarız.
Doğada milyonlarca çeşit canlı vardır. Bilim insanları canlılara benzer özelliklerine göre gruplara ayırmışlardır. Bu gruplandırma sırasında canlıların fiziksel özellikleri, beslenmeleri, hareketleri ve çoğalma(üreme) şekilleri gibi özellikleri dikkate alınmıştır.
Canlıların benzer özelliklerine göre gruplandırılmasına SINIFLANDIRMA adı verilir. Sınıflandırma canlıları incelememizi kolaylaştırır.
Bilim insanları canlıları incelerken 4 gruba ayırmıştır.
CANLILAR
MİKROSKOBİK CANLILAR
MANTARLAR
BİTKİLER
HAYVANLAR
MİKROSKOBİK CANLILAR
Gözle görülemeyecek kadar küçük olup ancak mikroskop yardımıyla gözlenen canlılardır. Doğada çok fazla çeşitte mikroskobik canlı vardır. Biz bu konuda amip, bakteri, terliksi hayvan(paramesyum) ve öglena(kamçılı hayvan)yı inceleyeceğiz.
Genel özellikleri;
Mikroskobik canlılar tıpkı diğer canlılar gibi beslenme, solunum, hareket, üreme gibi canlılık olaylarını gerçekleştirirler.
Canlıların vücudunda, besinlerin üzerinde, su ,toprak ve hava gibi cansız ortamlarda, kısaca her yerde yaşayabilirler.
Yararlı ve zararlı olanları vardır.
Mikroskobik Canlı Örnekleri
Amip
Öglena(Kamçılı hayvan)
Paramesyum(Terliksi hayvan)
Bakteri
BAKTERİLER
Mikroskobik canlılar içerisinde en basit yapılı olanıdır. Her yerde yaşayabilirler ve uygun sıcaklık, nem, besin ortamı bulduklarında çok hızlı çoğalabilirler. Yararlı ve zararlı olan türleri vardır.
YARARLI BAKTERİLER
Sütün yoğurda dönüşmesini sağlarlar
Üzümün sirkeye dönüşmesini sağlarlar
Bağırsaklarımızda yaşayan ve bizim için B ve K vitamini yapan bakteriler vardır.
ZARARLI BAKTERİLER
Açıkta kalan yiyeceklerin bozulmasına neden olurlar.
Verem, tifo, kolera gibi hastalıklara yol açarlar.
Dişlerimizin çürümesine neden olurlar.
MANTARLAR
Mantarlar çok geniş bir yayılma alanına sahiptir. Hemen hemen her ortamda yaşayabilirler. Mantarlar dört grupta incelenir;
ŞAPKALI MANTARLAR
şapkalı mantar
KÜF MANTARI
küf mantarı
MAYA MANTARI
maya mantarı
PARAZİT MANTARLAR
parazit mantar
ŞAPKALI MANTARLAR
Şapkalı mantarlar toprağa bağlı yaşayan mantar çeşididir.
Gerçek kök, gövde ve yaprak gibi organları yoktur.
Bitki gibi görünmelerine rağmen bitki değildir ve fotosentez yapamazlar.
Bazı türlerini besin olarak tüketiriz fakat pek çoğu zehirlidir.
Çürümekte olan ölü bitki ve hayvan kalıntılarını parçalayarak besin elde ederler. Böylece doğadaki canlı artıklarının ortadan kalkmasını sağlayarak doğal dengeye katkıda bulunurlar.
Karanlık ve nemli ortamları severler.
KÜF MANTARI
Mikroskopta görülebilen mantar çeşididir.
Uzun süre açıkta kalan besinleri çürüterek tadını, kokusunu ve rengini değiştirir.
Küflü besinleri tüketmek sağlık açısından risklidir.
Bazı küf mantarlarından antibiyotikler elde edilir. Bunlardan biri peynir küfünden elde edilen penisilindir.
MAYA MANTARI
Mikroskop ile görülebilen canlılardır.
Uygun sıcaklık ve besin ortamında hızlı çoğalırlar.
Hamurun mayalanması ile ekmek yapımında görev alırlar.
Sütten peynir yapımında görev alırlar.
Etil alkol gibi bazı kimyasallar da maya mantarları tarafından oluşturulur.
PARAZİT MANTARLAR
İnsan, bitki ve hayvanlarda çeşitli hastalıklara neden olan mantar çeşididir.
İnsanlarda saçın bir bölümünün dökülmesine neden olan saçkıran hastalığı, erkeklerde sakalın bir bölümünün dökülmesine neden olan sakal kıran hastalığı bu mantarların sebep olduğu cilt rahatsızlıklarıdır.
Bitkilerde sararma ve kurumaya neden olurlar.
El ve ayaklarda kaşıntı , pul pul dökülme ve tırnağın şeklinin bozulmasına yol açarlar.
Ağızda yara ve pamukçuk oluşumuna neden olurlar.
ŞAPKALI MANTAR
ŞAPKALI MANTAR
PARAZİT MANTAR
MAYA MANTARI
KÜF MANTARI
Peki, küf mantarları ile penisilin ilacı arasında nasıl bir ilişki var?
Bilim Genç Tübitak/Mehmet Şen/ okumak için tıklayınız.
Bakteriler üzerinde çeşitli bilimsel çalışmalar yapan ve penisilini keşfeden İngiliz bilim insanı Alexander Fleming 1928 yılına kadar başarısız olmuştur. Laboratuvarında incelemeler yaptığı petri kabını açık unutarak tatile çıkmıştır. Tatil dönüşünde laboratuvarının dağınıklığını toplarken Fleming petri kaplarında küf mantarlarının oluştuğunu görmüştür. Kapları yakından incelediğinde küf mantarının etrafında jöle kıvamında bir sıvının olduğunu görmüştür. İlginç olan ise kabın her yerinde çeşitli bakteriler olmasına rağmen bu sıvıda bakteri olmadığını farketmiştir. Bakterileri Penicillium Notatum isimli bu mantarın yok ettiğini düşünerek bu sıvıya penisilin demiş ve bununla ilgili çalışmalara başlamıştır. Penisilin üzerinde yaptığı denemelerde sulandırılmış olsa bile bu sıvıya duyarlı pek çok bakteriyi yok ettiğini keşfederek makalelerinde penisilini tanıtmıştır. Fakat buluşu yeterince ilgi görmeyince bu konudaki çalışmalarını 1931’de sonlandırmıştır. Fleming’in çalışmalarını inceleyen Howard Florey ve Ernst Chain 1939 yılında penisilini mantardan ayırıp safl aştırmayı başarmışlardır. Fareler üzerinde yaptıkları deneylerin başarılı olmasıyla birlikte penisilin hastalıkların tedavisinde kullanılmaya başlanmıştır. Hatta 1941’lerde penisilinle ilgili çalışmaları bırakmış olduğu halde arkadaşı Florey’den saf penisilin alan Fleming’in bir arkadaşının hayatını kurtardığı bilinmektedir.
BİTKİLER
Kendi besinlerini kendisi üreten ve toprağa bağlı olarak yaşayan canlılardır.Diğer canlıların ihtiyacı olan besin ve oksijeni üretirler. Besin ve oksijen üretmek için su ve karbondioksit kullanırlar yani fotosentez yaparlar.
Bitkiler iki grupta incelenir.
ÇİÇEKLİ BİTKİLER
ÇİÇEKSİZ BİTKİLER
ÇİÇEKLİ BİTKİLER
Çiçekli bitkilerin kök, gövde, yaprak ve çiçekten oluşan kısımları vardır. Doğadaki bitkilerin büyük çoğunluğu çiçekli bitkidir. Tohum oluşturarak çoğalırlar.
kök:
Bitkilerin toprak altında kalan kısımlarıdır. Bitkilerin topraktan su ve mineral maddeler almasını sağlar. Bitkiyi toprağa bağlar
gövde:
Bitkinin çiçek, yaprak, meyve gibi bölümlerini taşır. Bitkinin dik durmasını sağlar. Köklerden gelen su ve mineralleri diğer bitki bölümlerine iletir.
yaprak:
Bitkilerin besin üretimi, gaz alışverişi ve terleme yapan bölümüdür. Yapraklar farklı şekil ve büyüklüğe sahip olabilir. Üzerlerinde küçük gözenek (delikler) ve madde taşıyan damarlar vardır.
çiçek:
Çiçekli bitkilerin çoğalmasını (üremesini) sağlayan bölümüdür. Üzerinde bitkinin üreme organları bulunur. Farklı renklerde ve özelliklerde olabilir. Renkleri ve yaydıkları koku böcekleri çeker. Bu sayede bitkilerin üremesi kolaylaşır
Çiçeğin Kısımları
dişi organ
erkek organ
taç yaprak
çanak yaprak
çiçek tablası
çiçek
erkek ve dişi organ
ÇİÇEKSİZ BİTKİLER
Üreme organı olan çiçeğe sahip olmayan basit yapılı bir bitki grubudur.
Çiçek olmadığı için tohum ve meyve oluşturamazlar.
Kök, gövde ve yaprakları iyi gelişmemiştir.
Eğrelti otları, ciğer otu, at kuyruğu, kara ve su yosunu, kibrit otu bu gruba örnektir.
Ciğer otu
At kuyruğu
Su yosunu
Kara yosunu
Eğrelti Otu
HAYVANLAR
Canlılar aleminin en gelişmiş canlıları hayvanlardır. İhtiyaç duydukları besinleri diğer canlılardan karşılarlar. Beslenme şekilleri de değişiklik gösterir. Bazı hayvanlar etle(etçil), bazı hayvanlar otla(otçul) ve bazıları ise hem et hem de otla(hepçil) beslenirler. Hayvanlar vücütlarına dayanıklılık sağlayan iskelet ve omurga bulundurma durumuna göre iki grupta incelenirler.
OMURGASIZ HAYVANLAR
Karınca
OMURGALI HAYVANLAR
Aslan
OMURGASIZ HAYVANLAR
kelebek
Arı
Akrep
Çekirge
Hamam böceği
Solucanların tamamı omurgasızdır.
Deniz ve okyanus diplerinde yaşayan sünger ve mercanlar omurgasızdır.
Vücudu kabukla kaplı olan salyangoz, midye, yengeç birer omurgasız canlıdır.
Akrep, deniz anası, deniz yıldızı, kelebek, arı, sinek, çekirge, ahtapot, ıstakoz diğer omurgasız canlı örnekleridir.
karides
ahtapot
midye
deniz yıldızı
Vücutlarında kemik ve kıkırdaktan yapılmış iskelet ve omurga bulunmayan canlılardır. İskeletleri olmadığı için vücutlarına destek sağlayan deri,kabuk ve kitin gibi dış iskeletleri vardır.
Omurgasız hayvanların karada ve suda yaşayan türleri vardır.
Bazı omurgasız hayvanlar parazit olarak diğer canlıların vücutlarında yaşarlar.
Yumurta ile çoğalırlar.
Çevremizde gördüğümüz böceklerin tamamı omurgasız hayvanlar grubundadır.
yengeç
deniz anası
salyangoz
mercan
deniz kestanesi
istiridye
solucan
mürekkep balığı
OMURGALI HAYVANLAR
Vücutlarında kemik ve kıkırdaktan oluşan bir omurga bulunduran hayvanlardır. Karada ve suda yaşayan türleri türleri vardır. Bazıları doğurarak bazıları yumurta ile çoğalır. Omurgalı hayvanlar beş grupta incelenir.
KUŞLAR
BALIKLAR
KURBAĞALAR
SÜRÜNGENLER
MEMELİLER
KUŞLAR
Kanatları olan omurgalı hayvanlardır.
Hindi, tavus kuşu, deve kuşu gibi bazı türleri uçamazlar.
Karada yaşarlar.
Yumurta ile çoğalırlar.
Vücutları tüylerle kaplıdır.
Ağızları gaga yapısına sahiptir.
BALIKLAR
Suda yaşayan omurgalı hayvanlardır.
Yumurta ile çoğalırlar.
Vücutları pullarla kaplıdır.
Solungaçlarıyla solunum yaparlar.
KURBAĞALAR
Hem suda hem karada yaşarlar.
Yumurta ile çoğalırlar.
Nemli bir deriye sahiptirler.
Yumurtadan çıktıkları haliyle ergin halleri farklıdır. Yumurtadan çıkmış larva halleri kuyruklu bir yapıya sahiptir. Ergin kurbağa olana kadar başkalaşım geçirirler.
Hem deri solunumu hem de akciğer solunumu yaparlar.
SÜRÜNGENLER
Bazıları karada bazıları suda yaşarlar.
Yerde sürünerek hareket ederler.
Yumurta ile çoğalırlar.
Vücutları sert pullarla kaplıdır.
MEMELİLER
Yarasa
Omurgalı hayvanlar içinde en gelişmiş gruptur.
Karada ve suda yaşayan türleri vardır.
Yavrularını doğurarak dünyaya getirirler ve bir süre sütle beslerler.
Vücutları kıllarla kaplıdır.
Bazıları otçul, bazıları etçil, bazıları hepçildir.